Tarih 1 Nisan 1987’yi gösteriyordu. Baharın yeni yeni yüzünü gösterdiği, doğanın yeşermeye başladığı bir gündü. Oysa bizim evin içinde ağır bir sessizlik vardı. Sanki hayat, bize acımasız bir 1 Nisan şakası yapıyordu. Ama bu şaka ne gülünçtü, ne de geçiciydi. Geriye telafisi olmayan bir eksiklik, kapanmaz bir yara bıraktı.
Canım annem, ardından 8 çocuk bırakarak sessizce veda etti bu dünyaya. Henüz tamamlanmamış hayallerini, yarım kalmış cümlelerini, sıcak gülüşünü ve sarmalayan şefkatini alıp gitti.
Hayatının baharında, yaşamın tüm yükünü omuzlamış, 8 evladını büyütmek için gece gündüz çabalayan bir kadındı. Ardında dolu dolu yaşanacak yıllar, anlatılacak nice hikâyeler ve dizine baş koyacak çocuklar bırakarak gitti bu dünyadan.
O gün bugündür, hiçbir şey tam olmadı.
Bir sofra kurulduğunda eksik bir tabak gibi…
Bir bayram sabahında hissedilen boşluk gibi…
Bir başarıda göz arayan bakışlar gibi…
Zaman geçtikçe bazı acılar hafifler, bazı anılar silinir. Ama anneye duyulan özlem ne azalır, ne eskir. Her geçen yıl biraz daha büyür içimizde. Onun yokluğunda büyüyen çocuklar, artık birer yetişkin oldu. Kendi hayatlarını kurdular, kendi evlatlarını büyütüyorlar. Ama ne kadar büyüseler de, içlerindeki "anneye doyamamış çocuk" hep orada duruyor.
Bir evin direği, bir ailenin kalbi, bir ömrün en kıymetlisi... Onu anlatmak kolay değil. Kimi zaman yokluğunda daha çok anlıyoruz bir insanın varlığını. Onun sessiz fedakârlıkları, gözümüzden sakındığı sevgisi, bizimle birlikte yaş aldı aslında. Her bir kardeşimle birlikte onun yokluğunda büyümeyi, eksik bir sevgiyle tamam olmayı öğrendik.
Yıllar geçse de o günün hüznü ilk günkü gibi taze. Çünkü bazı kayıplar zamana dirençlidir. Bazı yaralar vardır ki, iyileşmeyi reddeder.
38 yıldır yoksun. Ama hep bizimlesin. Her duada, her özlemde, her tebessümde varsın.Sana doyamadık belki ama seni hiç unutmadık. Ruhun şad olsun.
Habib BABAR